4 Aralık 2009 Cuma

Fuar ( Kültürpark)

Sonbaharın ortaları...
Hava ise sonbahara inat bir biçimde ilkbaharın o sıcaklığına ve canlılığına sahip.
Dört arkadaş tam anlaştığımız saatte Montrö Kapısı'nda buluşuyoruz. Samimi ve sıcak olan selamlaşma faslından sonra hedefimize yöneliyoruz ; "Fuar'a".
Fuar yorgun ve yaşlı bir şekilde bizi karşılıyor. Huzurevine bırakılmış bir yaşlı gibi. Haftasonu olmasına rağmen ziyaret edeni az. Yaz sonunda bir yoğunluk yaşansa da -tıpkı huzurevindeki bayramlar misali- koca bir yılda çok ufak bir zaman aradığı ilgiyi görüyor. Herksin düşüncesi de aynı : " Bu sene Fuar'ın tadı yok." İnsan gezerken mutlu olmaya çalışmak yerine söyleniyor hep. Huzurevi ziyaretleride böyle olmaz mı?



*****

Uzun ve sıralanmış palmiyelerin o güzel gölgesinde yavaşça yürüyüp bu Güzelliği sindirmeye çalışıyoruz. Fotoğraf çekilebilecek güzel yerler arayıp bir kaç yeri gözümüze kestiriyoruz. Çeşitli yerlerde çeşitli kombinasyonlarla pozlar verip , fotoğraf çekiliyoruz. Bakıyorumda hiç birinde beni tatmin eden birşeyler yok. Aylar sonra baktığımda içimi kıpırdatacak hiç bir şey yok. Söz konusu fotoğraflar her yerde çekilebilirdi. Derken aradığımı bulmuştum. Fuar'ın tam ortasında ki göletin karşısında bulunan çay bahçesinden yükselen müzik ve dev palmiyerin altındaki bank bizi öyle bir büyüledi ki kayıtsız kalamadık. Hızlı adımlara geçip bankalara oturmuş çalan şarkıya kulak vermiştik. Zaman durmuştu ya da bize öyle geliyordu. Herkes ağız birliği yapmış gibi çıt çıkarmıyordu. Çay bahçesinden gelen büyüleyici şarkı hepimizi hipnotize etmiş her birimizi farklı boyutlarda yolculuğa çıkarmıştı. Çalan Zeki Müren'in parçalarıydı. Zeki Müren şarkısı her zamankinden daha bir güzel daha bir içten söylüyordu. Bu mümkün müydü? Tabiki de böyle bir şey söz konusu değildi. Beni bu duyguya sürükleyenin Fuar'ın o hiç farkedemediğim güzelliğiydi. Bir karganın o tiz sesiyle hipnozdan çıkmıştım. Etrafıma dikkatlice bakındığım da kaç ömüre tanıklık ettiğini kestiremediğim iri bir çınar bana göz kırpıyordu. Fotoğraf makinesini arakdaşımın eline verdiğim gibi koca çınarın kovuğuna gidip oturdum. Ve o anın ölümsüzleştirilmesini sağladım. Anlatamayacağım bir huzurla dolmuştu içim. Fotoğraflardaki eksik gitmişti. Artık hepsinde huzurun bir betimlemesi bulunuyordu. Herşey gibi bunun da bir sonu vardı ve bu son gelmişti.



*****

Toparlanıp gitmek için yola koyulmaya hazırlanırken arkadaşlarımın da benim gibi tatlı bir huzuru yakaladığını görmüştüm. Düşünceler sanki aynıydı ; " İyi ki gelmişiz!". Fuar da bir başka sürpriz daha bulmuştum kendime. İhtiyar bir delikanlı karşıma çıkmıştı. O meşhur Göl Gazinosu'nun hemen yanında 1950'lerden kaldığını tahmin ettiğim ateş kırmızısı "Morgan" duruyordu. Bu tarihi araba belki de yakışabileceği en güzel yerde duruyordu ; Fuar da. Parmaklarımı onun üzerinde gezdirdikten sonra istikametimizi çıkışa doğru yöneltmiştik. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda sonbaharı ortasında o tatlı ilkbaharı iliklerimde hissetmiştim. Kapıdan çıkarken son kez bakıştık bu güzel yerle. En kısa zamanda tekrar geleceğimi anlatmıştım ona bakışlarımla...