16 Aralık 2009 Çarşamba

İzmir


İzmir'i anlatacak kelimeleri bir araya getirmeye çalışıyordum ki ne kadar cümle kurarsam kurayım hep bir şeyler eksik kalıyordu. İnternette ufak bi gezintiden sonra İzmir'i çok güzel bir dille anlatan İzmir'in velenimetlerinden biri olan Yılmaz Özdil'in yazısı geldi aklıma. Gerekli olan izni mail atıp aldıktan sonra yayınlamaya karar verdim. Tekrar okumak isteyenler ve okumamış olanlar için ;

İZMİR- Yılmaz ÖZDİL



Türkiye’den sıkıldığım zaman İzmir’e giderim ben.

Simite gevrek

deriz biz...

Çekirdeğe çiğdem.

Kordon elektrik

aleti değildir.

Kumru da kuş değildir

bizim için...

Yengen’i yeriz.

Sen sigorta dersin...

Biz asfalya deriz.

Uzatmayız...

Gidiyom geliyom deriz.

Domates dediğin, domat işte.

Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Hıdrellez filan gibi mazeretler uydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 60’ar 80’er midye yeriz, istifno severiz, cibez’e bayılırız; gece 3-4 gibi boyoz’a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafa karnımız toktur bu arada, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır...

*

Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canı çekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları; kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisede... Bak iddia ediyorum, okey şampiyonası düzenlense, İzmirli kadınlar alır kupayı... Erkekleriyle kahveye giderler çünkü... Şaşırdın di mi? Al buna da şaşır, nargile içerler... Askılı giyerler, şortla gezerler, öküz gibi bakarsan, bi çakar, bi de duvardan yersin... Gönül Yazar’ız, Sezen Aksu’yuz; bir gül takıp da saçlarına, çıktı mı deprem sanırdın kantosuna, Karantinalı Despina’yız... Sensin Varoş! Biz tenekeli mahallede bile el ele gezeriz.

*

Erkeklerimiz de fena değildir hani... Detaya girmeyeyim, Ayhan Işık, Metin Oktay, Mustafa Denizli mesela, bi fikir verir sana... Ertuğrul Özkök’ün kırdığı cevizleri okuyoruz; eşi kafasına ütü atmış... Ayıptır söylemesi, Mahsun Kırmızıgül’le Alişan’ı ayırt edemeyiz biz.

*

Gülümseriz.

*

Enginarın başkentidir; İzmirlidir incir. Kazandibi hemşeri... 78 çeşit köftemiz olduğu için, McDonald’s’ın bunalıma girdiği tek şehirdir... Zeytinyağı severiz, dünyanın en boktan durumuna bile düşsek, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz... Sana ne birader, keyfimizin káhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık; Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme, öbür tarafta Dikili, Foça, çipurayız... Pak Bahadur’u özleriz... Durup dururken faytona bineriz, bi yere gitmeyiz aslında, öööle turlarız... Hava güzel, daralırız, okulu ekeriz. Mezun olduktan sonra öğretmeniyle kadeh tokuşturmayan öğrenciyi zor bulursun İzmir’de.

*

Siz sembol diyorsunuz ama, saat kaç diye Saat Kulesi’ne bakanı bulamazsın, altında buluşanlar bile zahmet edip kafasını kaldırmaz, birbirine sorar saati! Rahatızdır... Çocukları Kemeraltı’da kaybederiz, alışverişe devam ederiz, esnaftan biri bulup getirir, çıkışta Kemeraltı Karakolu’ndan alırız... Ağlayıp zırlamak bi yana, çoğu dondurmayı bitirmediği için ayrılmak istemez karakoldan, iyi mi... Aceleye gelemeyiz! Bir sene önceden duyurmaya başla, de ki, 22 Ağustos saat 20’de tiyatro başlıyor... 20.30’da geliriz... Sanatçılar da İzmirliyse, tiyatro zaten 21’de filan başlar... Uçak 6 saat rötar yapsın, istifimizi bozmayız, bizim için ekstra bira içme vesilesidir bu... Kuyruk olmaz, çünkü kuyruk varsa, İzmirli sıkılır, gider. Pratiktir... 201 sokağı bulduysan, yanındaki 202’dir. Tek tek isim vermeye üşeniriz.

*

35’imiz var.

35 buçuğumuz da var.

34 plaka gördük mü, kapışırız... Arkadan sirenleriyle isterse Cumhurbaşkanı gelsin, bana mı sordu, tarladan gitsin, makam arabasına yol vermeyiz.

*

Özetle, arızayız!

*

Erkek çocuklarına en çok "Efe" adı konulan şehirdir orası... Zeybek duyduğumuzda, içimiz cız eder, kalkar oynarız. Hasan Tahsin orada, Kubilay orada, Latife Hanım orada, Zübeyde Hanım bize emanet, bize... Mustafa Kemal de, ağlar kadınlarımız... Sokak sokak, bulvar bulvar, Milli Mücadele Müzesi’dir... İstanbul’daki gibi Birinci Ahmet Çeşmesi falan yoktur orada... Ankara’daki gibi Cinnah Caddesi, Arjantin Caddesi de bulamazsın pek... Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı’nı teklif etmez hiç kimse.

*

Bakın, Tayyip Erdoğan dedim, aklıma geldi... Bugün İzmir’de miting yapacakmış Başbakan.

*

Kendisine ev sahibi olarak, Ayla Dikmen’in Kordon’da üstü açık otomobille gezerken söylediği ve Türkiye’nin anca yıllar sonra keşfettiği parçasını armağan ediyorum: "Ben söylerken gülmedin mi? Falımızda ayrılık var demedim mi? Anlamazdın, anlamazdın..."

4 Aralık 2009 Cuma

Fuar ( Kültürpark)

Sonbaharın ortaları...
Hava ise sonbahara inat bir biçimde ilkbaharın o sıcaklığına ve canlılığına sahip.
Dört arkadaş tam anlaştığımız saatte Montrö Kapısı'nda buluşuyoruz. Samimi ve sıcak olan selamlaşma faslından sonra hedefimize yöneliyoruz ; "Fuar'a".
Fuar yorgun ve yaşlı bir şekilde bizi karşılıyor. Huzurevine bırakılmış bir yaşlı gibi. Haftasonu olmasına rağmen ziyaret edeni az. Yaz sonunda bir yoğunluk yaşansa da -tıpkı huzurevindeki bayramlar misali- koca bir yılda çok ufak bir zaman aradığı ilgiyi görüyor. Herksin düşüncesi de aynı : " Bu sene Fuar'ın tadı yok." İnsan gezerken mutlu olmaya çalışmak yerine söyleniyor hep. Huzurevi ziyaretleride böyle olmaz mı?



*****

Uzun ve sıralanmış palmiyelerin o güzel gölgesinde yavaşça yürüyüp bu Güzelliği sindirmeye çalışıyoruz. Fotoğraf çekilebilecek güzel yerler arayıp bir kaç yeri gözümüze kestiriyoruz. Çeşitli yerlerde çeşitli kombinasyonlarla pozlar verip , fotoğraf çekiliyoruz. Bakıyorumda hiç birinde beni tatmin eden birşeyler yok. Aylar sonra baktığımda içimi kıpırdatacak hiç bir şey yok. Söz konusu fotoğraflar her yerde çekilebilirdi. Derken aradığımı bulmuştum. Fuar'ın tam ortasında ki göletin karşısında bulunan çay bahçesinden yükselen müzik ve dev palmiyerin altındaki bank bizi öyle bir büyüledi ki kayıtsız kalamadık. Hızlı adımlara geçip bankalara oturmuş çalan şarkıya kulak vermiştik. Zaman durmuştu ya da bize öyle geliyordu. Herkes ağız birliği yapmış gibi çıt çıkarmıyordu. Çay bahçesinden gelen büyüleyici şarkı hepimizi hipnotize etmiş her birimizi farklı boyutlarda yolculuğa çıkarmıştı. Çalan Zeki Müren'in parçalarıydı. Zeki Müren şarkısı her zamankinden daha bir güzel daha bir içten söylüyordu. Bu mümkün müydü? Tabiki de böyle bir şey söz konusu değildi. Beni bu duyguya sürükleyenin Fuar'ın o hiç farkedemediğim güzelliğiydi. Bir karganın o tiz sesiyle hipnozdan çıkmıştım. Etrafıma dikkatlice bakındığım da kaç ömüre tanıklık ettiğini kestiremediğim iri bir çınar bana göz kırpıyordu. Fotoğraf makinesini arakdaşımın eline verdiğim gibi koca çınarın kovuğuna gidip oturdum. Ve o anın ölümsüzleştirilmesini sağladım. Anlatamayacağım bir huzurla dolmuştu içim. Fotoğraflardaki eksik gitmişti. Artık hepsinde huzurun bir betimlemesi bulunuyordu. Herşey gibi bunun da bir sonu vardı ve bu son gelmişti.



*****

Toparlanıp gitmek için yola koyulmaya hazırlanırken arkadaşlarımın da benim gibi tatlı bir huzuru yakaladığını görmüştüm. Düşünceler sanki aynıydı ; " İyi ki gelmişiz!". Fuar da bir başka sürpriz daha bulmuştum kendime. İhtiyar bir delikanlı karşıma çıkmıştı. O meşhur Göl Gazinosu'nun hemen yanında 1950'lerden kaldığını tahmin ettiğim ateş kırmızısı "Morgan" duruyordu. Bu tarihi araba belki de yakışabileceği en güzel yerde duruyordu ; Fuar da. Parmaklarımı onun üzerinde gezdirdikten sonra istikametimizi çıkışa doğru yöneltmiştik. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda sonbaharı ortasında o tatlı ilkbaharı iliklerimde hissetmiştim. Kapıdan çıkarken son kez bakıştık bu güzel yerle. En kısa zamanda tekrar geleceğimi anlatmıştım ona bakışlarımla...

28 Ekim 2009 Çarşamba

teşekkürler

karadenizin yeşiline doğup , mavisene kundaklandım . sonra bir göç türküsü tutdurduk . ege kucakladı . izmirin güneşi oksadı saçlarımı . kordonda oturdu kişiliğim . saat kulesinde buldum benliğimi . sanırım bende izmirliyim ... işte bu izmirli duygularımı aktarmak için fırsat olan blog fikrini tereddütsüz kabul etdim . yardımcı yazarlık için yılmaz'a çok teşekkürler .

26 Ekim 2009 Pazartesi

izmiranda yayında...

izmiranda sizlerle...
Peki nedir bu izmiranda dediğinizi duyar gibiyim ;
amacımız izmirin kaybolan değerlerini , unutulan kültürlerini , ve tarihi yerlerini kısaca tanıtıp onlar hakkında duygularımızı paylaşmak.
Bunu İzmirimize bir borç bilerek bu yola çıktık. Her ne kadar kolay gibi görünsede pek öyle olmayacağını anlamış bulunmaktayım..
Burdan, bana yazılarımda yardımcı olacak , misyonuma önem veren , ve beni bu konuda destekleyen arkadaşım KUSU'ya da bir teşşekkürü borç bilirim ;)